Suç işleyen kişiye ne denir? sorusunu yıllardır farklı açılardan düşünmeyi seviyorum. Hukuki metinlerde geçen teknik kavramlara bakınca bir tablo çıkıyor; gündelik dildeki etiketlere bakınca bambaşka bir tablo… Okurken aklınıza gelen itirazları, örnekleri ve hatta karşı tezleri yorumlarda paylaşın; bu yazı bir başlangıç olsun.
“Suç işleyen kişiye ne denir?”: Terimler, bağlam ve hassasiyet
Hukuk dili, “suçlu” demeden önce sürecin hangi aşamasında olduğumuzu sorar. Bu yüzden farklı kavramlar kullanılır:
- Zanlı: Suçu işlediği düşünülen, hakkında şüphe bulunan kişi (soruşturma aşaması).
- Şüpheli: Suç işlediği yönünde somut şüphe bulunan kişi.
- Sanık: Hakkında dava açılmış kişi (kovuşturma aşaması).
- Fail: Suçu işleyen kişi (fiilin sahibi) – hukuk tekniğinde tarafsız bir terimdir.
- Hükümlü: Suç işlediğine mahkemece karar verilmiş, hüküm kesinleşmiş kişi.
Gündelik dildeyse çoğu zaman süreç beklenmeden “suçlu” denir. Oysa yargılama bitmeden kullanılan bu etiket hem masumiyet karinesine zarar verir hem de dilimizin toplumsal etkisini büyütür. “Suç işleyen kişiye ne denir?”in tek doğru cevabı yok; doğru terim, bağlama ve aşamaya göre değişir.
Aynı soruya iki farklı mercek: analitik/veri odaklı ile deneyim/toplumsal etki odaklı
Genellikle tartışmalarda iki yaklaşım öne çıkar. Bunları kolay anlaşılması için şöyle adlandıracağım:
1) Analitik ve veri odaklı yaklaşım
Bu mercek, tanımların netleşmesini, kavramların ayrıştırılmasını ve olgusal verilerin rehberliğini önemser. “Suç işleyen kişiye ne denir?” sorusunda:
- “Zanlı–şüpheli–sanık–hükümlü” ayrımını titizlikle korur.
- Öznel yargıları değil, dosyadaki delili, kanıt standardını ve usulü önceleyerek tartışır.
- Dildeki belirsizliğin politika yapımını ve adalet algısını bozabileceğini hatırlatır.
Gücü: Kesinlik ve tutarlılık sağlar; yanlış etiketlemenin önüne set çeker.
Sınırı: Sadece veriye yaslanırken mağdurların deneyimini, toplumdaki yankıyı veya damgalanmanın pratik sonuçlarını ikinci plana atabilir.
2) Deneyim ve toplumsal etki odaklı yaklaşım
Bu mercek, dilin hayatlara etkisini, mağdurların duygusal yükünü ve etiketlerin güç ilişkilerini öne çıkarır. Aynı soruda:
- “Suçlu” kelimesinin medyada erken ve yüksek sesle kullanılmasının damgalama ürettiğini vurgular.
- Mağdurun onarımını, failin topluma yeniden katılımını ve yeniden suç işlemeyi azaltacak dil/söylem stratejilerini tartışır.
- “Fail” gibi teknik terimlerin duygusal mesafeyi arttırabileceğini, kimi bağlamlarda empatiyi azaltabileceğini söyler.
Gücü: İnsani boyutu ve toplumsal yankıyı görünür kılar; onarıcı adalete alan açar.
Sınırı: Hukuki kesinlik zayıflarsa keyfî yargılar ve popüler baskı ağır basabilir.
Not: Kamu tartışmalarında bu iki mercek çoğu zaman “kimler daha analitik, kimler daha duygusal bakar?” gibi genellemelere bağlanıyor. Oysa bireyler cinsiyetlerinden bağımsız olarak her iki merceği de kullanabilir. Sağlıklı çerçeve, yaklaşımı kişilere değil argümanlara atfetmektir.
Etiketin gücü: Dil, medya ve adalet algısı
Bir kavramı hangi anda kullandığımız, adalet algısını doğrudan etkiler. Örneğin:
- Başlık etkisi: “Suçlu yakalandı” gibi erken etiketler zihinlerde hükmü verip yargılamayı gereksizleştirir.
- Onarıcı dil: “Hükmünü tamamlayan kişi”, “yeni başlangıç yapan birey” gibi ifadeler, yeniden entegrasyonu kolaylaştırabilir.
- Mağdurun görünürlüğü: “Mağdur”u yalnızca dosya unsuru değil, onarımın öznesi olarak anmak; dilin odağını dengeler.
Medya ve sosyal ağlar burada kritik. Saniyeler içinde yayılan etiket, bir kişiyi ömür boyu takip edebiliyor. Bu yüzden “Suç işleyen kişiye ne denir?”i sorarken, kime, ne zaman ve hangi etkilerle söylediğimizi de masaya koymak şart.
Hangi terim, hangi durumda?
- Haber yazarken: Yargılama başlamadıysa şüpheli, başladıysa sanık diyerek sürece sadık kalmak; hüküm kesinleştiyse hükümlü demek en doğrusu.
- Analizde/raporda: Fail–mağdur–fiil üçlüsünü teknik doğrulukla kurmak; kişileri eylemle özdeşleştiren “suçlu tabiat” dilinden kaçınmak.
- Toplumsal tartışmada: Mağdurun onarımı ve kamusal güvenlik dengesini gözeten, damgalamayı azaltan bir sözcük seçmek.
Tartışmayı büyütelim: Sizin deneyiminiz ne söylüyor?
Okur topluluğunun katkısı burada çok değerli. Birlikte düşünelim:
- Sizce hangi anda “suçlu” demek kabul edilebilir? Eşik nerede olmalı?
- Medyanın dili, mahkeme salonundaki dili nasıl etkiliyor? Tersi mümkün mü?
- Onarıcı adaleti güçlendirmek istersek, “suç işleyen kişiye ne denir?” sorusunun cevabı nasıl değişmeli?
- Çocuklar ve gençler için kullanılan dilde ayrı bir hassasiyet gerekir mi? Hangi terimler zararsız/zararlı?
- Bir kişinin eylemi, kimliğini bütünüyle tanımlar mı? “Kişi ≠ eylem” ilkesini dilde nasıl koruruz?
Son söz: Doğru kelime, doğru anda
“Suç işleyen kişiye ne denir?” basit bir kelime arayışı gibi görünse de, aslında adaletin şeffaflığıyla toplumun iyileşme kapasitesini aynı masaya koyuyor. Analitik/veri odaklı kesinliğin sunduğu adil çerçeve ile deneyim/toplumsal etki merceğinin hatırlattığı insani boyutu beraber tutabildiğimiz ölçüde, hem yargının saygınlığını hem de toplumsal onarımı güçlendirebiliriz. Tartışmayı burada bırakmıyorum; yorumlarda kendi örneklerinizi, karşı görüşlerinizi ve “şu durumda hangi terim daha doğru?” sorularınızı görmek isterim. Çünkü bu cevabın en iyi hâli, birlikte düşündüğümüzde ortaya çıkacak.